Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Mişmiş'in Bereketi
Yazı Yaz
705
4680
Kültür-Sanat
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
15.5.2013
1 yorum
2120
okuma
"MALATYA MAHALLE KÜLTÜRÜ VE KOMŞULUK İLİŞKİLERİ" adlı yayım aşamasındaki kitabımdan...
MİŞMİŞ ’İN BEREKETİ
Karadeniz fındığa, Ege zeytine, Akdeniz portakala sevdalıdır. Konya tahıl ambarı, Erzurum Dadaş diyarı, İstanbul dünyanın gözbebeğidir. İzmir’den Van’a, Samsun’dan Hatay’a berekettir, mertliktir Anadolu. Aşk; Mevlana’nın, Hacı Bektaş-ı Velî’nin yüreklerine bu topraklarda yürümüş, oradan da Mevlâ’ya yükselmiştir.
Rize’nin çayı, Kırşehir’in bozlağı, Urfa’nın mırrası gibi onlarca değer, hep memleketlerinin isimleriyle anılmaktadır. Anadolu, Beydağı’nın ayakları altında uzanan Malatya Ovası’na da altın sarısı kayısıyı bahşederek cömertliğini göstermiştir. Anavatanı Çin olsa da bütün dünya Malatya’yı kayısıyla, kayısıyı Malatya’yla tanımıştır. Malatya “Kayısının Başkenti”dir.
İyiye, güzele, doğruya ulaştıran emek kutsaldır. Bütün dinler ve beşeri sistemler alın terinin kutsiyeti üzerinde ittifak etmişlerdir. Kayısının hayat hikâyesinde rol alan anaların yazmasını; yufka yürekli, demir bilekli babaların mert alınlarını süsleyen boncuk boncuk ter damlaları da öyle aziz, öyle mukaddestir.
Kayısı ağacı, meyve verecek düzeye gelinceye kadar el bebek gül bebek bir bakım ister; gübrelenir, ilaçlanır, sulanır. Her ne kadar sakalar herkese eşit su dağıtmaya çalışsa da kimi zaman sulama yüzünden tartışmaların çıktığı da görülür. “Suvarma” der Malatyalı sulamaya! Bebek için emzirme ne ise, kayısı için de suvarma odur. Uykudan, yeme-içmeden vazgeçilir de suvarmadan vazgeçilmez bu topraklarda. Daha doğrusu “su suvarmadan”… Bir elde kürek, bir elde fener gece boyunca sıra beklenir su kanallarının başında. Bazen üç beş evin erkekleri birlikte sabahlar; hayal bohçaları açılır, düğünler yapılır, evler onarılır hasat edilen kayısılarla. Emeğin sermayeye dönüşme düşüncesinden olacak, gecenin zifir karanlığında bile gözlerin umuda parladığını görmek mümkündür.
Dayanışma ve yardımlaşma ilkeleri harfiyen uygulanır hasat başladığında. İmkânları ölçüsünde kendi işini bitirenler komşusunun, akrabasının işlerine de yardım eder. Güç isteyen kayısı silkeleme işi erkeklere aittir. Ağaca tırmanan kişi sırasıyla bütün dalları silkeler; uzanamadığı dalları da uzun bir sopa yardımıyla ağacı ve meyveyi zedelemeden çırpar. Analar, bacılar ağacın altındaki hılayı silkelenecek dalın tam altına getirmek için sağa sola çekiştirirler. Hılada biriken kayısı, özenle kasalara yerleştirilir; kâh bir çalının dibine, kâh otların arasına düşen kayısılar da tek tek elle toplanır. Espri de tam bu zamanda patlatılır: “Şurada bir çeyrek var!”, “Çalının dibinde on, on beş çeyrek buldum!” diye… Dedik ya! Malatyalı için kayısı altınla müsavidir. Bu nedenle, öteye beriye düşmüş kayısılar toplanırken “çeyrek altın” teşbihi yapılır.
Bahçe işi bu kadar değildir tabii… Gelinlerden biri veya genç kızlar yemek ve çay hazırlar; erkeklerden biri diğer bahçelerde olan konu komşuya seslenir; onca yorgunluk kaybolur ve bir piknik coşkusu peyda olur kayısı bahçesinde. Akşam, yüzünü göstermeye başladığında eve dönüş başlar; traktörü olan bir mahalleli sırayla herkesin kayısı dolu kasalarını evlerine taşır.
Yeni günün ilk ışıkları “İslim”in habercisidir. Kayısının kükürtlenmesi demek olan islimleme, dün olduğu gibi bugün de devam eden zor bir işlemdir. İslim damlarında istiflenen kayısı, kesinlikle hava almayacak şekilde kükürtlenir ve şırasını dışa vuran kayısı güneşe serilir. Yalnızca islimlenen kayısı değildir güneşe serilen… Dalından koparılmış taze kayısı, hiçbir işleme tâbi tutulmadan olduğu gibi güneşe serilerek, kararıncaya kadar bekletilir. Kayısı ürünlerinin belki de en ayrıcalıklı ve lezzetli olanı “gün kurusu” denilen bu kayısıdır.
Kayısının bu lezzet ve bereket yolculuğunun en şatafatlı durağı, güneşte kurutulan kayısıların çekirdeğinin çıkarılması anıdır. Malatya mahalle kültüründe her daim var olan ve inanıyorum ki teknolojinin önlenemez ilerlemesine rağmen çok uzun yıllar var olacak olan bu işlemin Malatyacası “Patik yapma”dır. Patik yapılan evin hanımlarına akraba ve komşu hanımların eşlik ettiğini görünce, bin bir derde deva olan Mişmiş’in yardımlaşma ve dayanışma adına çok mühim bir sosyal görev üstlendiğini de öğrenmiş oluruz.
Kayısı yığını etrafında kümelenen hanımların maharetli parmakları usta bir dokunuşla çekirdeği meyveden çıkarır, ince ayarlı bir baskıyla kayısıyı dairevi bir görünüme getirir ve güneşle son buluşma öncesi için kasalara biriktirir. Çekirdek yığınları ise daha sonra kırılmak üzere ayrı bir yere taşınır. Çocukların okulundan tutun da, filan mahalledeki düğünde geline takılan altına kadar her şey patik yapan hanımların sohbet konusudur. Yemek tarifleri, dantel modelleri, çeyizlik havlu kenarları ve daha neler, neler… Sözün bini bir paradır patiğin etrafında. Çoğu insanın başaramadığını bir kayısı patiğinin başardığını görmek ve gelinle kaynananın yan yana, diz dize lafın belini kırdığına şahit olmak ne hoş bir güzelliktir!
Kayısı, Malatyalının dünya zenginliği olduğu kadar ahiret zenginliğidir aynı zamanda. Tevekküle ram olan, takdire rıza gösteren kanaatkâr insanlar, hayır kurumları adına kapılarına gelen görevlileri de boş göndermez, “Malımızın zekâtıdır!” ya da “Geçmişlerimizin hayrınadır!” diyerek, ayırdıkları kayısıları görevlilere takdim ederler. Yakından uzağa doğru halka halka yayılır mişmişin bereketi…
Kayısımız pestildir, reçeldir, çerezdir damaklarımızda; kremdir, losyondur, sabundur tenlerimizde; rahmettir, şefkattir, berekettir gönüllerimizde ve dostluktur, kardeşliktir, sevgidir evlerimizde… Zamana ve gelişmişliğe yenik düşen gelenek ve göreneklerimize rağmen kayısı sayesinde ayakta kalan birlik ve beraberlik ruhunun ilelebet devam etmesi en büyük dileğimizdir. Ancak daha çok para kazanma hırsının ve insanları birbirinden uzaklaştırmaktan başka mahareti bulunmayan beton yığınlarının kayısının can düşmanı olduğunu üzülerek söylüyorum. Çok yakın bir geçmişte cennetten bir parça misali şehrin güneybatısını kaplayan kayısı bahçelerinin yerinde yüz binlerce liralık binaların yükseldiğini görmek; o evlerde oturmanın saygınlık ve ayrıcalık kabul edildiğine hayretle tanıklık etmek, bütün iyi dileklerimizin yakında son bulacağını haykırıyor bizlere.
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
2120
Yer
Kültür-Sanat
15.5.2013
3
kişi beğendi
0
kişi beğenmedi
Etiket
---
Kaynak
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
Mustafa Celep
|
11 yıl önce
Dayanışma ve yardımlaşma ilişkilerini bitirecek olan bu site sakinleri sistemini hangi akla hareketle inşa edildiğini anlamak zor, ne varsa elimizde gidiyor gibimi ne ?
Faruk Korkmaz
adlı kullanıcının
diğer yazıları
Yaşatmak Gayret İster
Konya Hayranları
1446 okuma
???????????????????????? ?????????????? ?????
Erdi Cicek
2119 okuma
Sevdiklerinize Zaman Ayırın
Salih Kahrıman
1760 okuma
Kitap Basligi
Rafet Muslubas
1615 okuma
İnsan Sevdiğine Götürdüğü Şeyi Sayar Mı Hiç
Mustafa Celep
1438 okuma
İnsan Ne Garip Bir Varlık!
Afyonlular Burada
1784 okuma
Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı 5 Savaş Ta
Belgesel Tv
1571 okuma
Tarih Boyunca En Çok Okunan 10 Kitap
Belgesel Tv
1581 okuma
Empatiden Evvel Ne Vardı?
Tarık Tatar
1235 okuma
Kırk Yıllık Hatırı Olan Kahve
Mustafa Celep
1656 okuma
İsmet Özel Bakanlar Ve Görenler
İlim İrfan
1617 okuma
Tembellik
İlim İrfan
1425 okuma
Evleneceksen Gel On Dört Aralık İki Bin On Be
Hande Ceyhan
1638 okuma
Sevgi Neydi?
İzmir Sevdalıları
1684 okuma
Güzel Konuşmanın Püf Noktaları
The Coolie
1689 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi705/mismisin-bereketi
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap