Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Bir Gecelik Ziyafet
Yazı Yaz
873
4789
Hikaye
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
1.10.2013
0 yorum
1439
okuma
Bol yıldızlı bir yaz gecesiydi. Şehrin en işlek caddelerinden birinde, yüzü gözü kirli, üstü başı yırtık, yalın ayak küçük bir sokak çocuğu yürüyordu kalabalığı yararak. Burnundaki sümüğü çekerken cicili bicili ablalarını, fiyakalı ağabeylerini tiksindirdiğini ya da hâline acındırdığını umursamaksızın, o sadece ilerliyordu nereye gittiğini bilmeden. Öylesine gidiyordu işte. Nerede yorulursa veya ilginç bir şey görürse, orada dururdu. Dönüp dolaşıp gideceği bir evi ve yolunu gözleyen bir ailesi yoktu ne de olsa. Meydanlar onundu. Geceler uzundu. Yazın gece kısa olurdu ama ona uzun gelirdi. Çünkü, herkesin uyuduğu saatlerde hep ayaktaydı o. Yorulmadan yürürdü, bazen koşardı; oturup dinlendiği, azıcık kestirdiği de görülürdü. Köprü altları, telefon kulübeleri, parklar, duraklar onun meskeniydi. Hangisinde konaklamaktan sıkılsa, diğerine uğrardı. Kendisiyle aynı kader çizgisinde yürüyen başka sahipsizlerle sohbet eder, dertleşirdi. Teselli verir, teselli alırdı. Bu durum, genellikle sabah olana kadar her gün tekrarlanırdı.
İşte, yine benzer zamanlardan bir zamandı. Aheste aheste yol alırken aniden durmak zorunda kaldı. Cüsseli, kocaman bir adam, karşısında bekliyordu çünkü. Başını kaldırınca, zengin görünümlü kocaman adamla göz göze geldi. İlk defa görüyordu onu. Peki neden kesmişti adam yolunu? Ne istiyordu diye sormak saçmaydı, zira; afili bir insanın, köprü altı çocuğundan beklentisi zaten olamazdı; en azından etik manada. Ufaklığın içine korku düşer gibi olduğu an, adam gülümseyiverdi. Hem de en sıcağından ve en samimîsinden bir gülümseyiş. Üstüne bir de başını okşayınca, sahipsizliğini unuttu âdeta çocukcağız. Beş parmağı; beş kardeşi gibi hissetti. İki gözün biri anaydı, diğeri baba. Nihayetinde, kendisinden çok farklı biri tarafından hoşgörülmüştü işte. Ötesi var mıydı? Derken koca adam, cebinden çıkardığı birkaç kuruş bozukluğu, ufaklığın avucuna tutuşturuverdi. Sonra da kalabalığın arasına dalıp gözden kayboldu.
Çocuk yeniden yürümeye koyuldu. Ama bu kez boş değildi. Sıcaklığını hissettiği, varlığından azıcık da güven duyduğu bir nesne vardı şu an yanında; para. Onunla neler yapabilirdi? Mesela, yarım ekmek arası, et cinsinden bir şey yiyebilirdi, simit alabilirdi, gazoz içebilirdi, hatta dondurma bile yalayabilirdi. İstese dolmuşa binip, şehir içini turlayabilirdi; tabi o kılıkla kendisini araca alan olursa. Fakat, bunların yalnızca bir tanesini yapma şansına sahipti. Zira, serveti hepsine yetemeyecek kadar cüz'iydi. Sonra, parasını hemen harcamamayı düşündü. Yetişkin biriymiş gibi; 'Ölüm var, kalım var. En iyisi cebimde hazır bulunsun' diye geçirdi aklından. Gel gelelim, boş mide guruldayıp duruyordu. Akşama doğru bir duvarın üzerinde görüp ağzına attığı bayat bisküvi parçasından başka birşey yememişti hani. Bu yüzden parayı harcamakla harcamamak arasında kararsız kaldı önce. Sonraysa açlığına mağlup olarak az ötedeki seyyar kebapçıyı gözüne kestirdi ve oraya yöneldi.
Vakit de epey ilerlediğinden, kalabalık seyrekleşmiş, trafik durmuş gibiydi. Meydandan tek tük insan ve araç geçiyordu.
Sokak çocuğu tablacıya yaklaşınca, tüten kebap kokusunun etkisiyle doğru bir karar verdiğine hükmetti. Hem, o lezzeti tatmak varken, neden nefsini öldürecekti ki? İnsanlar parayı, ihtiyaçlarını karşılamak için keşfetmişlerdi ve onu kazanmalarının temel sebebi karınlarını doyurmak içindi. Zaten az evvelki adam da parayı ona saklasın diye değil, harcasın diye vermişti. Çocuk bunları düşünürken, tablanın bulunduğu kaldırımın dibinde lüks bir araba durdu. İçinden, o afili adamdan daha gösterişli bir adam inerek, kebapçının taburelerinden bir tanesine oturdu. Acısı ve salatası bol kuşbaşı dürüm ile buzlu, köpüklü ayran söyledi. Tablacı ciddî bir hürmet göstererek işine koyulduğu esnada, bizim ufaklık da oraya varmıştı. Bir müşteri edasıyla şişte hazır bekleyen çiğ etlere göz gezdirdi. Adam, önce müşterisine baktı, sonra da başıyla çocuğa gitmesini işaret etti. Çocuk, kendinden emin şekilde bozuklukları çıkartıp tablacıya uzattı.
Tablacı, sert ve azıcık da alaycı üslûpla:
'Hayırdır? Yemek mi istiyorsun?' diye sordu.
Çocuk, tebessüm ederek kafasını, 'Evet' anlamında sallayınca tekrar:
'Ulan bu paraya ekmek bile vermezler. Dalga mı geçiyorsun bacak kadar boyunla. Hadi git. Seni burada gören yemek yemekten vazgeçer. Müşterilerimi kaçırma. Git diyorum sana.'
Parası olduğu için, öbür adam gibi iyi muamele göreceğini uman köprü altı çocuğu gözyaşını tutmakta zorlanıyordu şimdi. Çok ağrına gitmişti o lâflar. Esasında kebap yiyememesine değil de, müşterilerin kendisi yüzünden mekana ayak basmayacağı suçlamasına üzülmüştü. Ne ki, herkes gibi bir insan mıydı; yoksa, insanların midesini bulandıran iğrenç yaratık mı? O istemez miydi banyo yapmayı, temiz giysiler giymeyi, ayakkabıyla dolaşmayı? Sanki bu fırsatlara sahipti de, kendisi tenezzül etmiyordu. Bir de, 'Bu paraya ekmek bile vermezler' demişti ya tablacı; yalan söylemişti. Pekâlâ verirlerdi. Öyle söylemesinin sebebi, çocuğu bir an evvel oradan uzaklaştırmaktı. Dediği gibi, müşterilerinin tiksinip gelmeyeceğini düşünüyordu. Ona göre; böyleleriyle alış veriş yapmaktansa, hiç muhatap olmamak daha iyiydi. Hatta, gösterişli adam; 'Burada yemeyebilirdi ama keşke paket yapıp gönderseydiniz ya' dediğinde; 'Yüz verirsen astarını ister bunun gibiler. Onların parasını kazanmasam da olur' diye karşılık verdi.
Çocuk da bir an önce orayı terk etmekten yanaydı ancak açlığın verdiği dermansızlıkla bir kaç adım ötedeki banka çöktü. Bacakları titriyor, gözleri kararıyor, başı dönüyordu. Şimdi, iştahla dürüm yiyen adamı seyrede koyuldu. Tablacıdan dayak yemeyeceğinden emin olsa, şansını bir kez daha denerdi ama çaresiz, yutkunmakla yetindi. Zaten ilk defa aç kalmıyordu. Midesine tek lokma girmeden yattığı günlerin sayısı belirsizdi. Duruma alışkın olduğundan, hâlsizliği az sonra geçer, yoluna devam ederdi.
Derken, müşteriye bir telefon geldi. Adam heyecanlı ve hararetli konuşmaya başladı:
'Ne?! Ne zaman?! Nerede?! Hangi hastanedesiniz?! Hemen geliyorum!'
Adam, telâşla yerinden kalkıvererek, ne kadar olduğuna bakmadan tablacıya bir miktar para uzattı ve çekip gitti. Dürümünü de bitirememiş, masaya bırakmıştı.
Tablacı, o yarım kalmış yemeği masadan alıp çöp tenekesine atacağı an, bizim sokak çocuğu ona engel oldu; parayı adamın eline tutuşturdu ve dürümü de alıp, adamın şaşkın bakışları arasında yiyerek gecenin karanlığına karıştı.
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
1439
Yer
Hikaye
1.10.2013
0
kişi beğendi
0
kişi beğenmedi
Etiket
---
Kaynak
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
Ali Demiral
adlı kullanıcının
diğer yazıları
İki Oduncu
Mustafa Celep
1143 okuma
Bir Şey Ancak Değerini Bilenin Yanında Kıymet
Cumhur Ceylan
1085 okuma
Yeni Firsatlar Bizi Genellikle Sıkıntılı Anla
Mustafa Celep
1209 okuma
Mutluluk Hikayesi
Dead Man
1207 okuma
Bir Ormanda İki Kişi Ağaç Kesiyormuş
Mustafa Celep
1156 okuma
Kahvenin Tadını Çıkarmayı Unutma..
Dead Man
1414 okuma
Marangozun Hikayesi
Mustafa Celep
1282 okuma
Sevgi, Zenginlik, Grur, Sevinç, Üzüntü Ve Zam
Mustafa Celep
1204 okuma
Son Ana Kadar Hep Bir Umudunuz Olsun
Cumhur Ceylan
1217 okuma
Söyle Bana Düşmanın Kim
Tarık Tatar
980 okuma
Değişim Sizde Başlar Değişim Sizle Başlar
Mustafa Celep
1300 okuma
Yazın Öyküsü 12.Bölüm Fragmanı 20Eylül
Murat Karkın
1320 okuma
Kara Ekmek 24.Bölüm Fragmanı
Murat Karkın
1124 okuma
Çilek Kokusu 13.Bölüm Fragmanı
Murat Karkın
1344 okuma
Güneşin Kızları 13.Bölüm Fragmanı
Murat Karkın
1454 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi873/bir-gecelik-ziyafet
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap